Türkiye Yüzyılı Maarif Modeliyle ilgili tüm merak edilenler: Maarif Platformu Başkanı Prof. Dr. Osman Çakmak cevapladı

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in talimatıyla başlatılan müfredat değişikliğine yönelik hazırlık çalışmaları, Ortaöğretim Genel Müdürlüğünün koordinasyonunda 2023 yılının haziran ayında başlamıştı. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, yeni hazırlanan müfredat değişikliği ile “sadeleşmenin” yapılacağını ifade ederken, hazırlanacak müfredatın da milli ve manevi değerlere uygun olacağını belirtti.

Maarif Platformu, sadece 2024 Nisanında askıya çıkarılan müfredat üzerinde çalışmaları olmadı. Bu müfredatı ortaya çıkaran süreç te sürekli radarında oldu. Maarif Platformu, müfredatı Türk Eğitim Sistemini bütünlüğünden izole şekilde tek başına ele almadı. Aksine müfredatın, bütünlük içinde ele alınmasına vurgu yapmış ve sistemle ilgili birçok sorun dururken müfredatın tek başına çözüm olmayacağını bildirdi.

Prof. Dr. Osman Çakmak

Maarif Platformu Başkanı Prof. Dr. Osman Çakmak, tüm merak edilenleri sorduk;

Son zamanlarda Milli Eğitim Bakanlığında önemli adımlar atıldığına şahit olmaktayız. Bir değerlendirme yapabilir misiniz? Eğitimde nihayet derde deva “iyi şeyler” yapılmaya başlandı diyebilecek miyiz?

Çok şükür ki son günlerde Milli Eğitim Bakanlığı yönetiminde sömürgeci Batı eğitiminin paydaşı olmak istemeyen ve bunu maharet zannetmeyen kadroların varlığını görüyor ve bu çabaları elbette takdir ediyoruz. Bu çabaların sonucu olarak bazı cesur adım atıldığını söyleyebiliriz. Milli Eğitim bürokrasisine şimdiye kadar genelde cismi burada ve ama zihni başka coğrafyalarda olan sömürgeci kafaların çizdiği, içerikleri onaylama mercii halinde idi. Hatta en acıklı olanı itiraz edenleri bünyesine alarak asimile ettiği bir yapı idi. Şimdi ise buna dur diyen sınırlı da olsa bazı değişimler ve cesur atımlar var. Platformumuz bu duruşu elbette ki destekleyecektir.

Bu adımların, sistemin diğer sorunlarına da çözüm olacağı, sıranın asıl sorunlara da geleceğini düşünüyoruz. Temennimiz yerli ve milli müfredat çalışmalarına başlanması; bu çalışmalar sonucunda da felsefesi ve kavramları ile bize ait bir eğitim modelinin vücuda gelmesi. Milli Savunmada, “zihni milli ve aidiyeti yerli olanların” asırlık sorunları nasıl çözdüğünü görüyoruz.

Müfredatın önündeki engeller

Müfredatın değişimine karşı büyük bir direnç var. Bunu nasıl yorumlamak lazım?

Milli eğitimde şimdiye kadar uygulamaların genelde rantçı ve piyasacı sistemi destekleyici yönde oldu. Bakanlığın iyi adımları üniversiteye hazırlık kursları ve dershaneleri kapatma süreçleri baltalandı. Dershaneler ve Liseye giriş sınavları da kaldırılacaktı. Hatta üniversite giriş sınavlarındaki merkezi sınavlar da kaldırılacaktı. Rantçı kesimlerin bürokrasiye hakimiyeti sebebiyle hep iyi adımların önü kesildi.

Milli Eğitim Bakanlığının bir kısım son çabalarının eğitimin ranta bağımlılığın azaltacak, eğitimi ticarileştiren faktörlerden kurtaracak adımlar olarak görebiliriz. Müfredatın felsefesine dair son zamanlardaki yeni müfredat çalışmaları da bunlardan birisi. Dikkat edilirse müfredat değişimi, bilgi yerine becerileri ve uygulamaları öne çıkarıyor. Bu demektir ki, bilgi ve sınav merkezli, yani rantçı eğitim yapısını temelinden sarsacak yapılanmaları getirebilir. Piyasacı ve rantçı kesimleri ekmeğinden edecek adımlar atılabilir. Özellikle zorunlu eğitim kaldırılır, mesleki eğitimi öne çıkarılırsa bitirme sınavları gelirse portfoy gibi sistemler hayata geçirilirse, öğretmen ve yöneticilerin yetkilileri artırılırsa okullar ve öğretmenler büyük nefes alacaktır. Bu yönde bazı adımlar atıldığını görüyoruz. Mesela sınıfta kalmanın getirilmesi bunlardan birisi. Keza öğretmen ve okul idarecilerine yetkinleştirmeye yönelik çabalar da bunlardan içinde.

‘Ortaya çıkan bu anlayışa Piyasacı Eğitim diyebiliriz’

Eğitime “rantçı” sistem nasıl hakim oldu?

Son yıllardaki değişimlere ve gelişmelere bakınca, topluma ve halka/öğrenciye hizmet eden eğitim programlarını lağvedecek gelişmeler yaşandığını görüyoruz. Milli Eğitimin amacı “küresel ekonominin ihtiyacı olan eğitim programlarını uygulamak” şekline dönüştü. Tabi bu dönüşüm nasıl oldu? Bunu iyi analiz etmemiz gerekir.

Geçmişten bu yana değişimlere baktığımızda 1980 yılından itibaren öğrenmeyi olabildiğince uzun zamana yayan bir uygulama öne çıktı. Böylece aileleri daha uzun süre eğitime para harcattırmak anlayışı hakim oldu. Ortaya çıkan bu anlayışa Piyasacı Eğitim diyebiliriz.

Çocuğu bir an önce hayata hazırlamak yerine üzerinden para kazanmak anlayışı hakim oldu. Bu gözden kaçan ve dikkat çekmeyen bir husus.

1980 darbesi ve sonrasında gelen 28 şubat süreci ile “kullan at” ders kitabı modeli ortaya çıktı. Kitapların giderek içlerinin boşaltıldığını görüyoruz. Test çözme ve sınava hazırlanma adeta eğitimin tek amacı haline getirildi. Fen liselerinin (şimdi proje imam hatipler) müzik, resim atölye gibi uygulamalı dersler yanıdna laboratuarlar da kullanılmamaya başladı. Ortaokullardaki iş atölyesi dersleri kaldırıldı.

Gelinen nokta itibarı ile ilkokul mezunları için şu tür şikayetler yaygın hale geldi: Türkçe okuyor ama okuduğunu anlamıyor, soruyu anlamadığı için matematik yapamıyor. Doğru cümle kuramıyor, günleri, hatta dün ile bugünü, uzak ile yakını karıştırıyor. Yazısı okunaksız. Defter kullanmayı bilmiyor. Yazıyor ama büyük harf küçük harf karışık yazıyor, paragraf bilmiyor, ana fikir çıkartamıyor. Çocuğum atlayarak okuyor, harf atlıyor, harf karıştırıyor, hece atlıyor, görmeden geçiyor,

Kısaca söylemek istersek, Türkiye’ye piyasacı eğitim anlayışın yerleşmesinin arkasında kimler var? İyi araştırılması gerekir. Kimilerine göre SPAN Eğitim Şirketi adıyla Amerikan eğitim şirketi, Dünyada ders materyalleri hazırlama tekelidir. Piyasacı müfredatlar dünyaya büyük ölçüde buradan yayılır. Kitaplar, kitapların içindeki görseller, çizimler, tabletler, vs her bir malzeme psikolojik harp silahı olarak orada üretilir. Şirketin sayısız ajan profesörü vardır. Bu şirket GATS (Hizmetlerin sektöre devredilmesi sözleşmesi) uyarınca 1995 yılında Ankara’ya getirildi. Bunlar iyi araştırılması gereken konulardır.

‘Türkiye bir sınavlar ülkesi haline geldi’

Eğitimi rant haline getiren piyasacı eğitim uygulama örnekler verebilir misiniz?

Eski Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un TTK başkanı olduğu dönemlerde “Çoklu zekâ” ve “yapılandırmacı yaklaşım” gibi modellerle bütün yerine parçalı müfredatlar öne çıktı. Sertifikalı eğitimin çoğalması da bütüncül ve gerçek-doğru eğitim yerine parçalı eğitimi öne çıkaran uygulamalardır. Seçmeli ders sayısının artırılması da aslında konuyu dağıtıp parçalı haline getiren uygulamalar oldu. Her uygulama, yardımcı ders kitaplarının çoğalmasını dolayısıyla veliye daha çok masraf yükü veli bütçesinden eğitime harcanan miktarın artmasına yol açtı.

Böylece “eğitim piyasası ve sektörü” diye yeni bir rant ticari kazanç alanı açılmaktadır. Algı yanıltma tuzaklarıyla aileler piyasacı sisteme hazırlanmaktadır. Özel okullar ve kursların alabildiğine çoğalması da piyasacı ve rantçı yapının sonuçlarıdır. Muhtelif özel dersler ve kursların çoğalması ile artık Türkiye bir sınavlar ülkesi haline geldi. Okullar da talim-terbiye-maarif mekanı olmaktan çıkıp, sınavlara hazırlık kurslarına dönüştü. Ders kitaplarının yüzeysel ve parçalı bilgiyi (malumat yığını, mekanik bilgi) sunması ile bilimselliğini ve eğiticiliğini yok edildi. Devlet kitapları olabildiğince renklendirilse ve geliştirilse de itibar görmedi. Hazırlık kurslarının idamesi gibi, onları besleyen hazırlık kitapları piyasaya hakim olduğundan piyasacı ve rantçı eğitim sektörünün gizli güçleri Bunların cirosuna bakınız. Ne kadar güçlü bir pazar oluşturulduğunu farkedebilirsiniz.

Başka bünyeler için üretilmiş reçetelerden dört elle sarılan bir toplum halinden kurtulmak için  Bakanlığın tabi öncelikle yapacağı çalışma kendi paradigmasını kurma çalışmalarını başlatmasıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir